Atasözleri Üzerine metni cevapları ve soruları, Yıldırım Yayınları 6. sınıf Türkçe kitabı Sayfa 124-125-126-127-128-129 (Millî Kültürümüz Teması)
Atasözleri Üzerine Metni Cevapları
Atasözleri Üzerine Metni Cevapları Sayfa 124
METNE HAZIRLANALIM
Soru: Yazılı ve sözlü anlatımlarda atasözü ve deyimlerden nasıl faydalanırsınız?
Cevap: Atasözü ve deyimleri söylemek istediğimi daha etkili ifade etmek amacıyla, bazen bir örnek vermek için, bazen düşüncemi desteklemek amacıyla kullanırım.
Soru: Atasözü ve deyimlerin ortak özelliği nedir?
Cevap: Atasözleri ve deyimleri kimin söylediği belli değildir, toplumun ortak malıdır. Atasözleri ve deyimler, kalıplaşmış ifadelerdir, sözcüklerin yerine başka sözcükler getirilemez. Atasözleri ve deyimler, tecrübeler sonucunda elde edilmiş ürünlerdir.
Soru: Aşağıdaki bir atasözü simgelerle anlatılmıştır. Simgelerden hareketle bu atasözünü bulup noktalı yerlere yazınız.
Cevap:
Soru: Aşağıdaki atasözünü simgelerle anlatmayı deneyiniz.
Güneş girmeyen eve doktor girer.
Cevap:
Okuyalım
Soru: “Atasözleri Üzerine” başlıklı metni noktalama işaretlerine dikkat ederek sessiz okuyunuz. Okuma sırasında defterinize metnin içeriğiyle ilgili sorular yazınız ve bu sorulan arkadaşlarınıza sorunuz.
Cevap:
Sorularım:
- Bir ifade hangi durumda atasözü olma özelliğini kaybeder?
- Sözcükleri değişebilen atasözlerine metinde hangi atasözleri örnek verilmiştir?
- Atasözleri bir toplumun nelerini yansıtır?
Soru: Aşağıdaki atasözlerini okuyunuz ve kendi yaşantınızdan bu sözlerin anlamına uygun örnekler yazınız.
Cevap:
Erken kalktım işime, şeker kattım aşıma.
Cevap: Geçen sene öğleci olduğum zaman, matematik dersinden bir sonraki güne ödev verilmişti ve ödev biraz uzundu. Okuldan yorgun geldiğim için yemek yiyip hemen uyudum. Ama sabah saat 06.00’ya alarm kurmuştum. Alarmla birlikte erkenden kalkıp ödevimi çok rahat bir şekilde yetiştirmiştim.
Bin ölçüp bir biçmeli.
Cevap: Babam, bir şey yapacağı zaman onu çok iyi bir şekilde planlar. Her türlü ihtimali düşünür. Geçen sene köye gideceğimiz zaman babam, arabanın bagajındaki yedek lastiği kontrol etmiş ve patlak olduğunu görmüştü. Biz, bir an önce yola çıkmak istiyorduk ama babam ne olur ne olmaz deyip yedek lastiği tamir ettirdi. Yola çıktık. Yolda lastiğimiz patladı ve babam yedek lastiği taktı. O gün babamın ne kadar haklı olduğunu anladım.
Atasözleri Üzerine Metni Cevapları Sayfa 125
ATASÖZLERİ ÜZERİNE
Atasözü, sözlük anlamıyla “Ataların uzun denemelere, gözlemlere dayanan yargılarını genel kural, bilgece düşünce ya da öğüt olarak veren ve kalıplaşmış bir biçimi olan, kamuca benimsenmiş, kısa özlü söz”dür. Kalıplaşmışlık deyim gibi atasözünün de özelliğidir.
Kimi ayrık durumlar olmakla birlikte genelde kural olarak atasözlerinin sözcükleri değiştirilip yerine aynı anlama gelen başka sözcükler konulamaz ve söz dizimi bozulamaz. Böyle yapılırsa özelliğini yitirir, atasözü olmaktan çıkar. Örneğin “Acıklı başta akıl olmaz.” atasözü, “Akıl, acıklı başta olmaz.” ya da “Ağrılı başta akıl olmaz.” biçimine getirilemez. “Acından kimse ölmemiş.” atasözü “Acından ölmemiş kimse.” ya da “Aç kalmaktan kimse ölmemiş.” biçiminde kullanıldı mı artık atasözü olmaz.
“Bir ağaçta gül de biter, diken de.” atasözü ise “Bir ağaçta diken de gül de biter.” ya da “Gül de diken de bir ağaçta biter.” biçimine girdi mi bütün değerini ve güzelliğini yitirir. Çünkü atasözünün özgün anlatım kalıbı yok olur. Bununla birlikte kimi atasözümüzde kimi sözcükler değişebilmektedir. Örneğin “Bir ağızdan çıkan, bin ağza yayılır.” atasözünde “ağız” sözcüğü yerine “dil” sözcüğü kullanılabilmektedir. “Fazla mal göz çıkarmaz.” atasözünde “fazla” yerine “artık” denilebilmektedir.
Görüldüğü üzere bu durumlarda genellikle eş anlamlılar ya da yakın anlamlılar kullanılmaktadır.
Kimi atasözümüzün birkaç kalıbı vardır. Bu durum genellikle birkaç kalıbı bulunan atasözlerimiz- de ortaya çıkmaktadır. Örneğin “Bakmakla usta olunsa kediler kasap olurdu.”, “Bakmakla öğrenilse kediler kasaplığı öğrenirdi.”; “Baba koruk yer, oğlunun dişi kamaşır.”, “Baba erik yer, oğlunun dişi kamaşır.”, “Baba ekşi elma yer, oğlunun dişi kamaşır.” gibi. Ayrıca kimi atasözümüzün bölgelere göre değişik biçimler aldığı da olur.
Atasözleri, sayfalarca anlatılabilecek bir durumu, kısa ve özlü olarak birkaç sözcükle anlatan söz değerleridir. Birkaç sözcükle kurulu olanlar olduğu gibi uzun bir tümce biçiminde olanlar da vardır.
Her atasözü, kuşkusuz ki gökten inmemiş, ilkin bir tek kişice ortaya atılmıştır. İnsanlar onu benimseyip kullanmış, kullanırken de üzerinde kendilerine göre değişiklikler yapmışlardır. Bu da atasözünün kendine özgü bir biçim almasını sağlamış ve onu zamanla kalıplaştırmıştır. Böylece her atasözü yüzyılların imbiğinden süzülüp bugünlere gelmiştir.
Toplumsal ve doğal olayların nasıl olageldiğini bir tümceyle veren bu sözler; töre ve geleneğe, deneylere, akla ve gerçeklere dayanır. İnsanlara ders, öğüt verir. Halkın ortak kanısını, inancını, duyuşunu, ahlak anlayışını, felsefesini vb. yansıtır ve toplumca genel kural niteliğinde görülür.
Atasözleri Üzerine Metni Cevapları Sayfa 126
Sözcük Çalışması
Soru: Aşağıda harfleri karışık olarak verilen sözcük ve sözcük gruplarını karşılarındaki anlamlarından yararlanarak bulunuz.
Cevap:
Anlayalım, Yorumlayalım
Soru: Aşağıdaki soruları okuduğunuz metne göre cevaplayınız.
Soru: 1) Yazar, birinci paragrafta neyle ilgili bir tanımlama yapmıştır?
Cevap: Yazar, birinci paragrafta atasözleriyle ilgili bir tanımlama yapmıştır.
Soru: 2) Deyimle atasözünün ortak özelliği nedir?
Cevap: Deyimle atasözünün ortak özelliği kalıplaşmış olmalarıdır.
Soru: 3) Neden atasözlerinin sözcükleri değiştirilip bunların yerine aynı anlama gelen başka sözcükler konulamaz ve söz dizimi bozulamaz?
Cevap: Çünkü atasözleri kalıplaşmış sözlerdir. Böyle olursa özelliğini yitirir ve atasözü olmaktan çıkar, değerini ve güzelliğini yitirir.
Soru: 4) Bazı atasözlerinin bölgelere göre değişik biçimler almasıyla ilgili ne düşünüyorsunuz?
Cevap: Bunda bölgelerin kültür, kelime hazinesi gibi durumların etkili olduğunu düşünüyorum. Bu durum aynı zamanda dil ve kültürümüz için bir zenginliktir.
Soru: 5) Atasözleri nasıl ortaya çıkmış ve bugünlere kadar gelebilmiştir?
Cevap: Atasözleri önce bir tek kişi tarafından ortaya atılmıştır. İnsanlar onu benimseyip kullanmış, kullanırken de üzerinde kendilerine göre değişiklikler yapmışlardır. Bu da atasözünün kendine özgü bir biçim almasını sağlamış ve onu zamanla kalıplaştırmıştır. Böylece her atasözü yüzyıllarca söylene söylene bugünlere gelmiştir.
Soru: Metnin konusu aşağıdakilerden hangisidir? İlgili kutucuğu işaretleyiniz
Cevap:
Soru: Yazar, atasözlerinin özelliklerini ifade edebilmek için hangi görüşleri ileri sürmüştür? Metnin içeriğinden hareketle belirtiniz.
Cevap: Yazar, atasözlerinin kalıplaşmış olduğunu, sözcüklerin değiştirilemeyeceğini; böyle bir durumda atasözü özelliğinin ortadan kalkacağı görüşünü ileri sürerek belirtmiş ve bu durumu örneklendirmiştir. Bazı atasözlerinin farklı söylenişleri olduğunu, bunları örneklendirerek ortaya koymuştur.
Atasözleri Üzerine Metni Cevapları Sayfa 127
Soru: Metnin konusundan ve ileri sürülen görüşlerden hareketle metinde asıl anlatılmak isteneni bir cümleyle yazınız.
Cevap: Atasözleri uzun yılların tecrübesiyle ortaya çıkmış, öğüt verici, kalıplaşmış sözlerdir.
Söz Varlığımız
Soru: Aşağıdaki atasözlerini inceleyiniz. Atasözlerindeki yanlış kullanılmış altı çizili sözcüklerin yerine örnekteki gibi doğrularını yazınız.
Cevap:
Soru: Aşağıdaki atasözünde geçen “ağaç, gül, diken” sözcüklerinin anlamlarını atasözünün bağlamından hareketle açıklayınız.
Cevap:
Bir ağaçta gülde biter, diken de.
ağaç: Aile
gül: İyi insan
diken: Kötü insan
Soru: Aşağıda verilen atasözlerinden benzer anlam taşıyanları örnekteki gibi eşleştiriniz.
Cevap:
Atasözleri Üzerine Metni Cevapları Sayfa 128
Soru: Aşağıdaki dizelerde geçen “Beşiktaş, koku, vapur” adlarının özelliklerini belirleyerek ilgili kutucukları işaretleyiniz.
- Cevap:
Soru: Aşağıdaki dizeleri okuyunuz. Dizelerdeki altı çizili sözcüklerden uygun olanları kullanarak cümleleri tamamlayınız.
Geliyor Boğaziçi’nden doğru
Bir iskeleden kalkan vapurun sesi.
Mavi sular üstünde yine,
Bembeyaz Kız Kulesi.
Cevap:
Soru: Aşağıdaki özel ad türlerine birer örnek veriniz.
Cevap:
➢ Kişi ad ve soyadları: Aziz SANCAR.
➢ Kıta, şehir, bölge, il, ilçe, köy, semt gibi yer adları: Afrika, Bursa, Ege Bölgesi, İnegöl, Kaynarca.
➢ Kurum, kuruluş adları: Sağlık Bakanlığı, Pendik İlçe Millî Eğitim Müdürlüğü.
➢ Hayvanlara verilen adlar: Boncuk.
➢ Deniz, nehir, dağ vb.nin adları: Ege Denizi, Fırat Nehri, Uludağ.
➢ Sokak, cadde, bulvar, mahalle vb.nin adları: Özlem Sokak, Bağdat Caddesi, Ulubatlı Hasan Bulvarı, Elmalıdere Mahallesi.
➢ Gazete, dergi, eser, anıt vb.nin adları: Hürriyet, Bilim Teknik, Çalıkuşu, Bilge Kağan Anıtı.
➢ Dil, din, ırk adları: Türkçe, İslam, Türk.
➢ Devlet adları: Türkiye Cumhuriyeti.
Konuşalım, Anlatalım
Soru: “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın.” atasözünün anlamını atasözleri ve deyimler sözlüğünden araştırınız. Bu atasözünde ifade edilen düşüncenin günümüzde geçerli olup olmadığını düşününüz. Düşüncelerinizi arkadaşlarınızla paylaşınız ve onları düşüncenize
katılmaları için ikna etmeye çalışınız.
Cevap: Bu atasözü “Birçok kimse, kendilerine kötülüğü dokunmayan kişiye ilişmek istemez.” anlamına gelir. Gerçekten de günümüzde insanlar, başkalarına zararı dokunup kendileriyle ilgisi olmayan durumlara karşı çok duyarsız davranıyorlar. Şiddet gören bir kadın veya çocuk için kesinlikle bu düşüncede olmamalıyız. Veya başka bir ülkede yaşanan bir afet beni ilgilendirmez, diyemeyiz. Çünkü yarın aynı durumun bizim de başımıza gelmeyeceğini bilemeyiz. Bizim başımıza gelmeyeceğini bilsek bile insan olmak acı çeken, zarar gören birinin yanında olmayı gerektirir.
Atasözleri Üzerine Metni Cevapları Sayfa 129
Düşünelim, Yazalım
Soru: Aşağıda “Dost bin ise azdır, düşman bir ise çoktur.” atasözünün ortaya çıkışı ile ilgili bir hikâye verilmiştir. Siz de bu hikâyeyi okuduktan sonra defterinize istediğiniz bir atasözünün hikâyesini yazınız.
DOST
(…)
Bir zamanlar bir baba ile oğul yaşarmış. Oğlanın annesi yıllar öncesinden Hakk’ın rahmetine kavuştuğundan adam, oğluna hem babalık etmiş hem analık.
Gel zaman git zaman baba kocamış. (…) İnsanlar işte o yaşlarda, ömürlerinin sonuna doğru, benden sonra ne olur bu dünyanın hâli diye kendi kendilerine sorarlar: Benden sonra çocuklarıma ne olacak? Onlara kim sahip çıkacak? Ve daha nice sorular…
Bizim kahramanımız da bunları düşündükçe kaygılanırmış. “Allah’ım,” dermiş. “Oğlum yapayalnız ne yapacak bu dünyada? Tamam, küçük de olsa oturacak evi var. Ambar dolu. Bir tarla da bırakıyorum. Çiftini sürsün, ekimini yapsın, mahsulü kaldırıp yesin.” İşte bunları düşünürken birdenbire aklına gelmiş. “Yahu” demiş, “Adam adama gerek olmasa her biri bir dağ başında olurdu. Ben ölünce bu çocuk yalnız başına ne yapar?” “Dur” demiş, “Akşam olsun da şu oğlana bazı şeyler sorayım.”
Akşam olmuş. Oğlan eve gelmiş. Birlikte yemek yemişler. Oğlanı karşısına almış:
“Oğlum, bugün düşünüyordum da aklıma geldi. Sana bir şey sormak istiyorum.”
“Sor babacığım, ne istersen sor.” demiş oğlu.
“Evladım, biliyorsun benim bir ayağım çukurda. Yarın bir gün dönülmez yerlere gideceğim. Ama aklım sende kalacak. O yüzden sana şimdi bazı sorular soracağım.”
“Dostun var mı oğlum?”
“Hiç olmaz mı baba!”
“Kaç dostun var peki oğlum?”
“Çok dostum var baba.”
“Bana sayı olarak söyle oğlum.”
Çocuk, babama bin dostum var, diyeyim de gönlü rahat olsun diye geçirmiş içinden ve bin yanıtını vermiş.
Babası yeniden sormuş:
“Ya düşmanın?”
Çocuk düşünmüş düşünmüş, aklına sadece bir düşmanı gelmiş.
“Bir düşmanım var, baba.” demiş.
O zaman yaşlı adam şöyle demiş:
“Dost bin ise azdır, düşman bir ise çoktur.”
Cevap:
Yalancının Mumu Yatsıya Kadar Yanar
Elektriğin olmadığı yıllarda medresede eğitim alan çocuklar aralarında akşamları ders çalışabilmeleri için uygun aydınlık bir ortam yaratabilmek amacıyla her birinin bir akşam mum getirmesi şartıyla anlaşmaya varırlar. Dedikleri gibi bir kaç gün bu durum böyle uygulanır gider, fakat aralarında kurnaz olan öğrenci bir önceki günlerden kalan mum parçacıklarını biriktir ve kendisine geldiği gece mumları tekrardan eritip düzgünce yeni bir mum yaptığını sanarak sevinir.
Para vermekten kurtulan bu çocuğun mumuyla akşam ezanından sonra toplaşıp bir araya gelinerek ders çalışılır. Aralarında bir çocuk mumda bir tuhaflık olduğunu sezer ve ” nedense bana yeniden birleştirilerek oluşturulmuş bir mum gibi göründü” der. Kurnaz çocuk ise ‘saçmala olur mu öyle şey bende aynı yerden aldım’ der.
Ama tahmin ettiğiniz gibi mum yatsı vaktine kadar bile dayanmamış ve kısa sürede sönmüştür. Israrla durumu inkâr eden uyanık çocuk ‘neden söndü ki bu’ diye sorar kendi kendine. Durumun farkında olan diğer çocuk ”Eee sen ne sanmıştın, yalancının mumu yatsıya kadar yanar” diye yapıştırır cevabı.
ARAŞTIRALIM HAZIRLANALIM
Soru: Masallarımızın, kültürümüzdeki yeri ve önemi” hakkında araştırma yapınız.
Cevap: Masallar, kültürümüzde toplumsal değerleri, gelenekleri ve ahlaki dersleri öğretir. Çocuklara cesaret ve dostluk gibi erdemleri aşılar, hayal gücünü geliştirir ve yaratıcılığı teşvik eder. Ayrıca, kültürel kimliği pekiştirir ve toplumsal normları yansıtır, böylece hem eğlendirici hem de eğitici bir rol oynar.
Soru: Beğendiğiniz bir masalı sınıfta anlatmak üzere öğreniniz.
Cevap:
KORKAK ALİ (KELOĞLAN)
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde iken, her gün öküzleri gütmeye giden, Ali adında küçük bir çocuk varmış. Ali çıkınını açıp azığını yediği sırada, onu daima kollayan bir tilki, bir kolayını bulur, Ali’nin azığından bir kısmını yer, sonra da karşısına geçer, yalanarak, onunla alay edermiş. Kızarmış Ali buna, kovalarmış tilkiyi ama bir türlü yakalayamazmış.
Bir gün yine ekmeğini yerken yere pekmezi dökülmüş, hemencecik bir sürü sinek üşüşüvermiş pekmezin üzerine. Ali bunlara bakmış, bakmış, sonra bir el vurmada altmışını birden öldürüvermiş. “Ben amma da yiğit kişiymişim ha..” demiş kendi kendine. “Bir vurmada, altmış aslan öldürdüm.”
Köye dönünce hemen demirciye gitmiş, bir kılıç dövdürmüş, üzerine de, “bir vurmada altmış aslan öldüren kahraman” diye yazdırmış. Ali bu kılıcı beline takarak yola koyulmuş. Az gitmiş, uz gitmiş, dere tepe düz gitmiş, akşamüzeri yorgun argın bir ormana varmış. Kılıcını bir dala astıktan sonra, derin bir uykuya dalmış. O sırada ormanda dolaşan birkaç dev Ali’ye rastlamışlar. “Taze ve güzel bir yem” diye sevinmişler içten içe. Fakat birde dalda asılı kılıçtaki yazıyı okuyunca ödleri patlamış korkudan. Ali’yi usulca uyandırmışlar ve kendilerine bir kötülük yapmaması için yalvarmışlar. “Telaşlanmayın, benden size kötülük gelmez” der Ali. “Siz bana kötülük etmedikçe tabii.” Bunun üzerine devler Ali’yi kendilerine baş seçerler ve alıp ormandaki evlerine götürürler.
Devler kış hazırlığı için her gün ormandan birer ağaç söküp getirirlermiş. Bir gün Ali’ye “hadi, bugünde sıra sende” demişler. “Öyle ise bana sağlam ve uzun bir urgan getirin, bir gidişte tüm ormanı söküp getireceğim,” der. Devler, ormanlarının yok olacağından telaşlanırlar ve bin bir rica ile Ali’yi işten caydırırlar, onun yerine odunları gene kendileri taşırlar. Ali de böylece odun taşımaktan kurtulur, foyası da meydana çıkmaz. Devler ayrıca sabahları kuvvet denemesi yapar, kocaman kocaman taşları ta uzaklara kadar fırlatırlarmış. “Hadi başkan senin de kuvvetini görelim” derler devler bir gün Ali’ye. Ali cebinden bir yumurta çıkartır, avucunda sıktığı gibi, sarısını akıtır. “Ben taşlarla oynamam, böyle bir sıkışta onların suyunu akıtırım” diye böbürlenir. Bunun üzerine devler, taş parçalarını avuçlarında sıkmaya çalışırlar ama bir türlü sularını akıtamazlar. “Hakkın var başkan, senin gücün yerinde” derler, sıvışıp giderler.
Ali böylece, bu denemeden de kurtulur kurnazlığı ile. Fakat günler geçtikçe, Ali’nin canı sıkılır bu tatsız yaşayıştan. Eve dönmek ister. Kendisine bir topal dev yoldaşlık etmektedir. Yoruldukça devin sırtına binermiş. Önceleri, öküzlerini otlattığı yere gelince, Ali’yi uzun zamandır göremeyen kurnaz tilki, bu işe önce şaşar, fakat sonra kahkahayı basarak: “Vay canına, ekmeğini elinden kaptığım aptal Ali, devin sırtına binmiş gidiyor” diye onunla alay eder. Ali öfke ile devin sırtından iner ve gülmekten gözleri yaşarmış tilkinin başını bir kılıçta gövdesinden ayırır. Sonra topal deve dönerek: “Öyle sarsak sarsak bakacağına, düş yola” diye bağırır. Dev, Ali’yi köyüne kadar taşır. Ali evinin damına çıkar ve yüksek sesle bağırır. “Baba, getir senin şu uzun saplı kılıcını şu topal devin işini göreyim.” Dev ölüm korkusu ile kaçmaya başlar, fakat telaştan yolunu kesen dereye düşüp boğulur. Ali de böylece anasına, babasına yeniden kavuşur.
***Atasözleri Üzerine metni cevapları Sayfa (124-125-126-127-128-129) hakkında söylemek istediklerinizi aşağıdaki yorum alanına yazabilir, emojileri kullanarak duygularınızı belirtebilirsiniz.
Yorum Yap